Gerçekten Ukrayna için savaşan neo-Naziler var mı? Evet, ama bu uzun hikaye
Hayır, Putin Ukrayna'yı "Nazilerden temizlemek" için savaş açmadı - ancak bu ülkenin karanlık aşırı sağ milisleri büyük sorun
YAZARLAR: MEDEA BENJAMIN - NICOLAS J.S. DAVIES
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Ukrayna'nın işgalini hükümeti "Nazilerden temizlemek" için emrettiğini iddia ederken, ABD'nin eski Moskova büyükelçisi Michael McFaul gibi Batılı yetkililer bunu saf propaganda olarak nitelendirerek, "Ukrayna'da Nazi yok" diye ısrar etti.
Rus işgali bağlamında, 2014 sonrası Ukrayna hükümetinin aşırı sağ gruplar ve neo-Nazi partilerle sorunlu ilişkileri, Rusya'nın bunu bir savaş bahanesi olarak abartması ve Batı'nın bunu halının altına süpürmeye çalışmasıyla, propaganda savaşının her iki tarafında da kışkırtıcı bir unsur haline geldi.
İnek adına artık ayağa kalkmalıyız: Aktivist Vandana Shiva
Özel bir röportajda Vandana Shiva, Pooja Bhula ile kutuplaşmanın tarihi, tehlikeleri ve sığırların bizi nasıl şefkate götürebileceği hakkında konuşuyor.
Ödüllü biyoçeşitlilik aktivisti Vandana Shiva, büyükbaş hayvanların korunması için ekonomik ve iklimsel bir sorun ortaya koyuyor. Modern bağlamda önemlerini vurgulayarak, insanları şiddet içermeyen bir çeşitlilik kültürü yaratmaya çağırıyor.
Pooja Bhula: İneği kutsal sayarız ama eski Hindistan çok sayıda hayvana tapmıştır. İnek neden bu kadar öne çıktı?
Vasudhaiv Kutumbakam'a dayanan kültürümüzde, tüm insanlar dahil tüm varlıklar kutsaldır. İnsanları inek koruma adına öldürmek maneviyat değil siyasettir.
Gıda Egemenliği- Gezegenimizin Geleceği İçin Bir Manifesto | La Via Campesina
GIDA EGEMENLİĞİ İÇİN ORTAK MÜCADELEMİZİN 25. YILINDA LA VİA CAMPESİNA’DAN RESMİ AÇIKLAMA
Gıda Egemenliği bir yaşam felsefesidir.
Ortak geleceğimiz için bir tahayyül sunar; Doğa Ana ile bir arada var olup günlük yaşamımızı etrafında düzenlediğimiz ilkeleri tanımlar. Yaşamın ve etrafımızdaki tüm çeşitliliğin kutlanmasıdır. Başımızın üstündeki gökyüzü, ayaklarımızın altındaki toprak, soluduğumuz hava, ormanlar, dağlar, vadiler, çiftlikler, okyanuslar, nehirler ve göletlerden oluşan evrenimizin her öğesini kucaklar. Bu evi bizimle paylaşan sekiz milyon tür arasındaki karşılıklı bağımlılığı tanır ve korur.
Bu kolektif bilgeliği, tarım toplumuna dönüştüğümüz dönem olan 10 bin yıl boyunca toprağı süren ve sularda bata çıka yürüyen bizden önceki nesillerden miras aldık. Gıda egemenliği adaleti, eşitliği, haysiyeti, kardeşliği ve dayanışmayı teşvik eder. Gıda egemenliği aynı zamanda sayısız nesle yayılan, her biri kendi nesline yeni bir şeyler öğreten, doğayla uyumlu bir biçimde yeni yöntem ve teknikler icat eden, yaşanmış gerçeklikler aracılığıyla inşa edilmiş bir yaşam bilimidir.
Solun Geleceği
Yazar: Murray Bookchin
Yirminci yüzyıl başlarına kadar, Sol olağanüstü bir düşünsel kapsamlılığa ve örgütsel olgunluğa erişmişti. O zamanlar solculuk denildiğinde, genellikle, değişen ölçülerde Karl Marx'ın çalışmalarından etkilenmiş sosyalistler anlaşılırdı. Orta Avrupa'da durum özellikle böyleydi, fakat sosyalizm Doğu Avrupa'da popülist fikirlerle ve Fransa, İspanya ile Latin Amerika'da sendikalizmle de iç içe geçmişti. Birleşik Devletler'de ise bu fikirlerin tümü birbirine karışmıştı, Eugene V. Debs'in Sosyalist Partisi'nde ve Dünya Endüstri İşçileri Sendikası'nda (IWW) olduğu üzere.
Birinci Dünya Savaşı arifesinde solcu fikirler ve hareketler o denli gelişmişti ki, kapitalizmin ve hatta bizzat sınıflı toplumun varlığına ciddi olarak meydan okuyan bir güce sahip göründüler. Enternasyonal'de geçen "işte bu nihai çatışmadır" sözü yeni bir somutluk ve doğrudanlık kazandı. Kapitalizm, dünyanın sömürülen sınıflarının, özellikle de endüstri proletaryasının ayaklanmasıyla karşılaşmış göründü. Aslında İkinci Enternasyonal'in kapsamı ve devrimci hareketlerin Batı'daki gelişimi göz önüne alındığında, kapitalizm emsalsiz bir uluslararası toplumsal ayaklanmayla karşı karşıya gibiydi. Birçok devrimci, politik olarak olgun ve iyi örgütlenmiş bir proletaryanın toplumsal yaşam ve gelişim üzerindeki bilinçli kontrolü en sonunda ele alacağına ve varlıklı bir azınlığın seçkinci çıkarları yerine çoğunluğun genel çıkarlarını sağlayacağına ikna olmuştu.
Ekolojik Krizin Sosyal Psikolojisi
Ekolojik Krizin Sosyal Psikolojisi: Ekolojik Krizin Ortaya Çıkışında ve Çözülüşünde Sosyal Psikolojik Süreçlerin Rolü Üzerine Kısa Bir Not 1
Giriş
Bugün insanlar olarak birbirimizle ve doğayla kurduğumuz ilişkinin sorunlu olduğunu söylemek için kâhin olmaya gerek yok. Yüzümüzü nereye çevirsek toplumsal ve ekolojik sorunlarla karşılaşıyoruz. Bir yanda sosyal eşitsizlik, yoksulluk ve sömürü, öte yanda biyoçeşitliliğin kaybı ve iklim krizinin yarattığı toplumsal ve ekolojik sorunlar. İçinde yaşadığımız kapitalist sistemi bu krizlerden ayıramayacağımız gibi “doğaya hükmetme düşüncesine” neden olan hiyerarşik sistemleri ve tahakküm ilişkilerini de denklemin dışında tutamayız. Zira doğayı kaynak deposu olarak kabul eden ve insanın “refahı” için doğayı sömürmeyi ve tahakküm altına almayı meşrulaştıran toplumsal ve politik ilişkileri sorgulamadan bu krizden çıkamayacağımız açık.