Bookchin’in İktidar Anlayışı Üzerine Notlar…
İktidarın nasıl kavramsallaştırılacağı ve nasıl anlaşılması gerektiği yönünde pek çok görüşün olduğu aşikâr. Özellikle toplumsal politik hareketler açısından iktidar mevzuu ne yazık ki çoğu kez üstün körü düşüncelerle geçiştirilmekte. Oysa toplumsal politik bir hareketin iktidarı nasıl kavramsallaştırdığı ve onu nasıl ele aldığı kelimenin gerçek anlamıyla “hayati” bir meseledir. Zira iktidara ve iktidar ilişkilerine bakışımız nasıl bir toplumda ve dünyada yaşamak istediğimiz ile doğrudan ilişkilidir. Bu kısa yazıda Bookchin’in oluşturduğu toplumsal ekoloji/komünalizm perspektifinden iktidar anlayışını ele almaya çalışacağım.(1)
Murray Bookchin ve Devrime Bakış
Murray Bookchin henüz 9 yaşındayken katıldığı Genç Öncüler örgütünden yaşamının sona erdiği 85 yaşına kadar devrim için çabalamış, kendini devrime adamış ve her yönüyle devrime kafa yormuş bir düşünür. Doğaldır ki bu 76 yıl boyunca devrime bakışı değişmiş ve giderek daha olgunlaşmış. 1950'lere kadar işçi sınıfının öncülüğünde tipik bir proleter devrime inanırken, 1960'larda toplumsal ekoloji düşüncesine dayanan "kıtlık sonrası anarşizmi" geliştirmek ve buna uygun bir devrime yönelmek gerektiğini savundu. 1990'ların sonunda ise düşünsel olarak anarşizmden kopup geliştirdiği düşünceleri komünalist çerçevede yeniden formüle etti.
Bu yazıda Bookchin'in devrime bakışını özellikle kaynaklandığı temeller itibariyle ele almaya çalışacağım. Bookchin aslında geliştirdiği yaklaşımlarla devrime bakışta devrim yapmış bir düşünür. Kendisinden önceki Marksist, anarşist ve diğer devrim anlayışlarını incelemiş ve sonuçta yeni bir sentez üretmiş durumda. Bu sentez bazı yönleriyle Marx'dan kaynaklı, bazı yönleriyle anarşist olarak nitelenebilir, ama bütün olarak ele alındığında her iki anlayışı da aşan özgün bir yaklaşım.
Totalitarizm: Esas oğlan ve Figüran…
Erdoğan'ın kızlı erkekli öğrenci evlerini gündeme getirmesini nasıl okuyabiliriz? Aslında bu tür yaşam tarzına yönelik beyanatlar ve müdahalelerle yeni karşılaşmıyoruz. Özellikle seçim dönemlerinde toplumu geren, farklılıkları zenginlik olarak değil birer tehlike olarak gösteren beyanatlara sıklıkla tanık olduk, oluyoruz. Özellikle "Gezi" sürecinde bu tür açıklamaların bini bir para etmedi.
Gezi ve Yerel Seçimler
Önce çok bilindik bir hikâye ile başlayalım: bu hikâye küçük bir çocuk, büyük bir hayal ve dışarıdan bakılınca küçük çocuğun o büyük düşünü gerçekleştirmesinin önünde duran koskocaman bir yokluk-eksiklik hali- ya da zayıf yanıyla ilgili…
Küçük çocuğun büyük ideali; büyüyünce iyi bir judo ustası olmakmış. Gelin görün ki talihsizlik bu ya, çocuk geçirmiş olduğu trafik kazası sonucu sol kolunu yitirmiş. (Sakın “sol” kolu niye buraya koydun şimdi demeyin… Hikâyenin orijinali böyle, baştan söyleyeyim, maksat tamamen hikâyeye sadık kalmaktan ibaret…)
Gezi, Ya Sonra?
Murray Bookchin, devlet yönetimi (statecraft) ile politikayı birbirinden ayırır. Devlet yönetimi; devletin kurumların ve bu kurumların himayesinde yaşayan insanların ve halkların, “profesyonel” olarak yönetme işiyle uğraşan – seçilmiş ya da atanmış – kişiler tarafından yönetilmesi-idare edilmesi- anlamındadır. “Politika” ise -antik Yunan’daki anlamına sadık kalarak- insanların birey – yurttaş – olarak kendi kurdukları halk meclislerinde ya da yapılarda doğrudan kendi hayatları ve toplumsal meselelerde söz sahibi oldukları bir eylem biçimi, yaşam alanı ve tarzıdır.