Çocukluğumda, büyüklerin “Allah zihin açıklığı versin” diye dua ederek okula gönderdiklerini anımsarım. Jiddu Krishnamurti söz konusu temenniyi doğrular nitelikte ,”Bir insan her hangi bir inanç, ideoloji ve ön yargı ile zihnini doldurmuşsa o kişi zihnini boşaltmadan asla yeni şey öğrenip değişemez, değişebilmesi için zihnini açık tutması gerekir.” der. Çocukluğumdaki temenni ve Krishnamurti’nin sözü geçen yaz yaşadığım bir olayı anımsattı.

 

Yazları Akçay’da yaşadığım için geçen yaz Altınoluk’da bulunan bir kitapçıya Murray Bookchin’in TOPLUMSAL EKOLOJİ adlı kitabını siparişi vermiş ve üyesi olduğum Altınoluk Çevre ve Doğa Gönüllüleri yürütmesinden bir arkadaşa kitabı alıvermesini, gelince ondan alacağımı’ söylemiştim. Arkadaş bir tane de benim için sipariş ver deyince siparişi ikiye çıkardım. Kitapları başka bir üye arkadaş ile gidip almışlar. Diğer arkadaş bana ait olanı ben varana kadar okumuş. ( Tamamını okuduğundan da emin değilim ama , her neyse ) Bir toplantı vesilesiyle Altınoluk’a gidince, ister istemez kitap gündeme geldi. Yürütmeden olan arkadaşı kitabı beğendiğini söylerken diğer arkadaş “okumanıza gerek yok çünkü bu kitap Marksizme karşı” diyerek tepki vermişti.

Reel sosyalizm çökene kadar benim de zihnim kapalıydı. “okumanıza gerek yok” diyenle aynı kulvardaydım. Yine aklıma bir vesile ile Marksizm eleştirim üzerine bir arkadaşın “senin için çiğ tavuk yerim ama Marksizmden vazgeçmem” demesini anımsadım. Bir zamanlar ben de Marksist bir arkadaş için gerekirse çiy tavuk yer ama Marksizm’den kopamazdım. Ta ki Berlin duvarı yıkılana kadar.. Berlin duvarının yıkılışı zihnimin kapısını aralamıştı. “Sosyalist” rejimin çöküşü ile zihin kapımın aralığı büyüdü. Artık zihnimi tümüyle açık tutuyorum. Kolay olmadı ama zihnim açıldıkça özgürlüğün tadına varmaya başladım. Geri planda ya da zihnimde beni tutsak eden hiç bir inanç, ideolojik geri plan hatta parti ve ön yargı yok. Okudukça ve yaşadıkça zihnim daha da açılıyor, tortular dışarı çıktıkça ve zihnimin boş alanları açıldıkça da özgürlük alanı aynı oranda genişliyor. Yaşasın özgürlük!

Ben de herkes gibi her gün yeni bilgiler ediniyorum. Çünkü bilgi edinmeden yaşayamayız. Günümüzde bilgilere başta kitap olmak üzere bilgisayar kanalı ile, dergilerle ve basın yayın kanalı ile ulaşırız. Bir de yüz yüze konuşmalar, tartışmalar vs ile. Bilgi kaynakları ve bilgi edinme olanakları herkes için her zamankinden daha çok var. Ama ön yargılı olanlar ile inanç ve ideoloji sahiplerinin zihinleri kapalı olduğu için söz konusu taze bilgileri objektif olarak yorumlayarak hiç birisi yeni şeyler öğrenmezler. Çünkü onların mutlak doğruları olduğundan başkalarının “doğrularına” zihinleri kapalıdır ve yaşama dair kendi “doğrularına” göre yorum yaparlar. İşte bu nedenle taze bilgilerden yeni şeyler öğrenemezler diye düşünüyorum. Ama ben öğreniyorum.

BİLMEK ÖZGÜRLEŞMENİN KOŞULU MU?

İçinde yaşadığımız çağda her zamankinden çok şey biliyoruz. Ama bildiklerimiz ne insanlığın ne de doğanın kurtuluşu-özgürlüğü için bir işe yaramıyor. Örneğin kitaplı dört dinin olduğunu, yüzlerce mezhep olduğunu, başka da inanç sistemlerinin olduğunu, Liberalizm, Anarşizm, Marksizm, Komünalizm gibi ideolojilerin ve benzerlerinin olduğunu da biliyoruz. Ama bunların ne kadarını öğrendik? Demek istediğim bilmek tek başına işe yaramıyor. Aslolan öğrenmek. Ne var ki, bilgiye ulaşma kaynakları çoğalmasına karşın öğrenmeye en kapalı olduğumuz bir çağda yaşıyoruz. Her birimiz bir inanç ya da bir ideolojiyle zihnimizi doldurmuş, başka bilgilere kapatmış, ” bir şarkı deyişi gibi “kapıldım gidiyorum bahtımın rüzgarına” misali savrulup gidiyoruz. Üstelik de çoğumuz kapıldığımız inancın ve ideolojinin ne kadarını doğru bilmekteyiz? o da meçhul.

Demem şu ki, zihnimizi her tür inanç, ideoloji ve ön yargılardan arındırarak ( Bu bildiklerimizi unutalım demek anlamına gelmez.) yani zihnimizi açık tutarak öğrenmeye başlayabiliriz ancak. Kısacası, tek tek insanlar zihinlerini açarak özgürleştirmeden toplum olarak, insanlık olarak özgürleşmek mümkün görünmüyor.

Dünyamız siyasi parti iktidarlarınca yönetiliyor. Bu partiler  bir ideoloji ve inanç sistemine göre yönetiyor ülkeleri ve dolayısıyla dünyamızı. Bu nedenle hangi ideolojiden ve inanç sisteminden olursa olsun, parti iktidarları ile yönetilen insanlığın ve doğanın özgürleşmesi de mümkün görünmüyor. Mevcut sol örgütlerin iktidarcı-devletçi olmaları ve kendilerince mutlak doğruları-programları nedeniyle kapıları herkese açık değil. Üstelik, sesin yankı yapıp kendisine dönmesi gibi tüm yeni fikirler parti duvarlarına çarparak sahiplerine geri dönmekte., Dediğim gibi, onların kendi “doğruları” var.

O halde, tek tek insanlar olarak tez elden zihinlerimizi özgürleştirmenin yolunu bulmak zorundayız. Bu, tek tek insanların özgürleşmelerini beklemek anlamına gelmez. Zihni açıkların önderliği ile yaşam ve çalışma alanlarında kurulacak özgür meclisler ve özgür komünler kanalı ile insanlık ancak özgürleşebilir. Kısacası, özgür meclisler ve özgür komünleri çoğalttıkça kişiyi tutsak eden, zihinlerini kapatan partilerden de ideolojilerden de ön yargılardan da kurtulabilinir. Kurtulan ve özgürleşen insanlarla insanlığı ve doğamızı da tüm sömürü, talan ve hegemonyadan kurtararak hep birlikte ancak özgürleşebilir iz. Aksi halde “bindik bir alamete, gidiyok gıyamete”.

Başka ne diyeyim bilmem ki? Başta çocuklarımız ve gençlerimiz olmak üzere herkese ” Allah” zihin açıklığı versin.