Yazar: The Mayapple Enerji Dönüşümü Kolektifi  1

(Cara N. Daggett, Christine Labuski and Shannon Elizabeth Bell)

Cara daha önceki iki (bkz: https://autonomy.work/?s=cara) yazısında kadın düşmanlığı, fosil yakıtlar ve yeşil tekno-vizyonlar arasındaki ilişki hakkında yazmıştı. Bu enerjik erkeklikler – petro, ekomodern ve benzerleri- dünyaya yönelik çıkarcı bir yaklaşımı yansıtmaktadırlar: Sınırsız miktarda ucuz yakıt arayan ve bu nedenle adil bir geçiş bir yana, gerçekten sürdürülebilir bir geçiş sağlayamayan bir yaklaşım. Bu tür zorluklarla yüzleşirken, bu yazıda soruyoruz: Alternatif bir feminist enerji sistemi neye benzeyebilir? Dünya çapında feminist akademisyenlerin ve aktivistlerin bilgeliğinden ve pratiğinden yararlanan bir sistem neye benzeyebilir?

Feminizm ve enerji planlamasını bir araya getirmeye çalışmak şaşırtıcı görünebilir ancak durum böyle olmamalı. Feminist bir merceği benimsemek, 'iktidarın' nasıl işlediğine dair onun özgün uzmanlığından yararlanmamızı sağlar: erkek-kadın veya doğa-kültür gibi doğallaştırılmış, ikili karşıtlıkların yarattığı adaletsizlikten tutalım da; engellilik, ırk, sınıf ve cinsellik gibi baskı kategorilerinin çoklu ve iç içe geçmiş olarak kesişimsel bir anlayışa kadar.

Yazar: Vandana Shiva 

Tarım, yani gıda yetiştiriciliği, başta kadınlar olmak üzere dünya insanlarının büyük çoğunluğu için hem en önemli geçim kaynağı hem de ekonomik hakların en temeli olan gıda ve beslenme hakkıyla ilgili bir alandır. Kadınlar, gıda zincirinde yaptıkları iş bakımından dünyanın ilk gıda üreticileridir ve Küresel Güney'deki gıda üretim sistemlerinin merkezinde yer almaya devam etmektedirler. Dört ila beş bin yıl boyunca evrilen bilge kadının tarım bilgisinin yirmi yıldan kısa bir süre içinde bir avuç beyaz erkek bilim insanı tarafından dünya çapında yok edilmesi, kadınları sadece uzman olarak hiçe saymakla kalmamış, aynı zamanda uzmanlıkları doğanın yenilenebilirlik sistemine dayandığı için, doğanın süreçlerinin ekolojik yıkımı ile kırsal bölgelerdeki yoksul insanların ekonomik yıkımıyla birlikte ilerlemiştir. Tarım kadınlar tarafından geliştirilmiştir. Dünyadaki gıda üreticilerinin, çiftçilerin çoğu kadındır ve kız çocuklarının çoğu geleceğin çiftçileridir; tarlalarda ve çiftliklerde çiftçilik becerilerini ve bilgilerini öğrenirler. Kadınlar aynı zamanda dünyadaki gıdanın yarısından fazlasını üretmekte ve gıda güvencesi olmayan hane ve bölgelerdeki gıda ihtiyacının yüzde 80'inden fazlasını sağlamaktadır.

Yazar: Jessie Cherofsky

"Gıda egemenliği, topraklarımızda sahip olduğumuz türleri bilmek, her bölgeye ne tür tohumlar ekeceğimizi bilmektir." Bunlar, yakın zamanda sonuçlandırılan Dünya Yerli Kadınlar Konferansı'nda gıda egemenliği çalışma grubunun bir katılımcısı olan Kolombiyalı Amazon'dan Clemencia Herrera'nın sözleridir. Konferansda gıda egemenliği —bir halkın dış pazarlardan bağımsız olarak kendi gıdasını üretme yeteneği— konusunda, yerli gençleri geleneksel gıda yöntemleri hakkında eğitmek için okullar kurmaktan Kuzey Kutbu ve Doğu Afrika'da seralar inşa etmeye kadar bol miktarda çözüm önerisi ortaya çıktı.


Kadın, gıdaya tohumdan sofraya kadar olan tüm yolculuğunda emek veriyor. Kırsalda toprağı olmayan kadın gündelikçi ya da mevsimlik işçi iken, özellikle gelişmiş ülkelerde genç kadınların kentte ilk işi garsonluk oluyor.

 
 COVID-19 sağlık krizi gibi görünüyor. Aslında yıllardır işaret etmeye çalıştığımız ekolojik krizin daha görünür hali… Sağlıklı gıdaya ulaşma sorunu artık daha da belirginleşti. Ancak ekolojik krizin arkasında yatanları, cinsiyetçi sorunu görmeden ekolojik krizi de net olarak anlayamayız. Nasıl adaletsiz bir sistemin oluştuğunun farkına varamayız.

'Para ekonomisine dayalı ekonomik büyüme yerine müşterekler yoluyla herkese dağıtılacak refahın  büyütülmesi; eşitlikçiden öte hakkaniyetli ortamlar yaratmamız gerekiyor.'

Türkiye’de ekoloji üzerine yapılan araştırmalar ve yayınlanan eserlerin sayısı son 10 yılda artış gösterdi. Ancak bütün güncel tartışmalara rağmen ekolojik sorunların toplumsal cinsiyet gibi hak mücadeleleri ile çakışma ekseninde yapılan yayınlar, hala çok yetersiz. 25 yıldır dünyanın farklı yerlerinde yaptığı çalışmalarla ekolojik mücadeleye katkı veren yazar/ekofeminist Emet Değirmenci, cinsiyet ve ekoloji sorununa değinen çalışmalarıyla bu alandaki eksikliğin giderilmesine katkı sağlıyor. 2019 yılında Kadınlarla Dayanışma Vakfı (KADAV) ile işbirliği içinde kadın ve ekolojik sorunlar üzerine farklı perspektifleri ve tartışmaları içeren “Doğa ve Kadın: Ekolojik Dönüşümde Feminist Tartışmalar” kitabının editörü Değirmenci ile kitabı ve kadın sorunu ile ekolojik sorunun kesişim noktalarını konuştuk.

Yeni İnsan Yayınevi'nden çıkan Kadınlar Ekolojik Dönüşümde, çok sesli ve çok kültürlü bir kadın ve ekoloji kitabı. Kitapta, Anadolu'da sandığında tohum saklayan ninelerimizin deneyimlerinden And dağlarındaki Bolivyalı yerli kadınların şifacılığına kadar pek çok farklı deneyime rastlamak mümkün.

Yazar: Janet Biehl

Pek çok gelenekte olduğu gibi Batı demokrasi geleneği de hiç bir zaman katışıksız bir olgu olmamıştır. Tarihsel olarak, demokratik katılım ve yurttaşlık genelde küçük bir azınlığın ayrıcalığı olagelmiştir. Ancak demokrasi geleneği bir bütün olarak ele alındığında, Ernst Bloch'un "umut ilkesi" -insan aydınlanmasında bir parıltı- dediği şeyin bir parçası ve radikal toplumsal değişim dönemlerinde sıkça özgürlüğün ve toplumsal eşitliğin yeni olanaklarını aydınlatan bir deniz feneri olmuştur. Bu nedenle, tarihsel pratikteki eksikliklerine karşın, bir ideal olarak, yüzyıllar boyunca özgürlüğe kavuşmuş bir dünyaya dair en değerli umut kaynaklarından biri olagelmiştir. Bu umut, her ne kadar geleneğin kaynaklandığı yer olsa da, Batı ile sınırlı kalmamıştır. Bunun örneğini Pekin'deki Tiananmen Alanı'na dolan ve Batı modeli bir demokrasi isteyen halk göstermiştir.

Yazar: Janet Biehl

SAVAŞÇI TOPLUM OLARAK POLİS

Tıpkı bazı günümüz feminist yazarlarının Atina polisinin ortaya çıkışından önceki kabilesel ve akrabalık organizasyonları çağını (yanlışlığını gördüğümüz gibi), her nasılsa, “kadınsı” olarak değerlendirmeleri gibi, feminist teorisyen Nancy Hartsock da polisin demokratik kurumlarını, bir şekilde doğasından kaynaklı olarak kadınlara zararlı görür. Hartsock polisi insanın toplumsal örgütlenme tarihinde anıtsal bir sıçrama olmaktan uzak bir şey olarak, sadece savaşçı Bronz Çağı’nın bir devamı olarak görür. Inanılmaz bir şekilde onun demokratik toplantılarını, Atina’lı erkeklerin üzerinde savaşın değerlerini ve faziletlerini sergilemeye devam ettikleri son dönem Bronz Çağı savaş alanlarından bir parçacık daha iyi bir şey olarak görür: “Ona katılanlar yalnızca birbirlerine yabancı değil, düşmandırlar”. Hartsock’a göre bu doğru olduğu sürece demokrasinin kendisi -kesinlikle Atina’da idare edildiği gibi- örtük bir şekilde kadınlara tersti: poliste der, “yurttaşın ruhunu koruyabileceği yegane yol mümkün olduğu kadar…kadınları uzak tutmaktı”(23).