Yazdır

Önceki yazımda büyükbaş hayvancılığın gerek Avustralya'nın doğasına verdiği zararlar sonucunda gerekse de küresel ısınmaya katkısından ötürü sürdürülemez olduğunu yazmıştım. Bunu yazarken sorunun küresel boyutuna girme şansım olmamıştı. Bugün somut verilerle konuyu biraz da bu yönden açacağım.

Günümüzde ortalama bir insan, tarihin hiç bir döneminde olmadığı düzeyde et tüketiyor. Çoğu insan her öğle ve akşam yemeğinde et yemeyi tüm insanların olağan bir alışkanlığı olarak görüyor. Hatta tarihin her döneminde böyle olduğunu varsayıyor. Oysa 19. yüzyılın sonlarına kadar her gün et yemek yalnızca soylulara ve zengin kentlilere özgü bir alışkanlıktı. Doğaldır ki bunun istisnaları vardı. Sözgelimi kimi göçebe topluluklar ve kutuplara yakın bölgelerde yaşayan halklar daha fazla et tüketiyordu. Ancak uygarlıkta ileri olarak kabul edilen gerek Avrupa gerek Asya halklarının yiyecek alışkanlığı etten çok sebze ve tahıla dayalıydı.

Tarihe dönüp baktığımızda sözgelimi Hindistan'da bunun büyükbaş hayvan etinin tüketilmesinin doğaya verdiği zararın görülmesi sonucunda verilmiş bilinçli bir karar olduğunu görüyoruz. Avrupa'da ise tarım alanlarının ve otlaklarının sınırlı olması bugünkü düzeyde et tüketimine olanak vermiyordu.

Avrupadaki otlakların büyükbaş hayvancılıktan ötürü işe yaramaz hale gelmeleri 15. yüzyıla kadar geri gidiyor. Bundan ötürü Amerika'yı keşfeden İspanyollar buraya büyükbaş hayvanlar götürdüler ve buradaki ilk girişimlerinin başında hayvan çiftlikleri kurmak oldu. Ama asıl gelişme Amerikan iç savaşından sonra İngilizlerin ABD'nin Batısına göçü bu amaçla teşvik etmeleriyle başladı. ABD'nin Batısına göç edenler buradaki bizonları yok ettiler ve yerlileri topraklarından sürdüler. Ardından da geniş çiftliklerde sığır yetiştirerek bunları İngiltere'ye gönderdiler.

Aynı dönemlerde benzer girişimler Latin Amerika'da en güneyde Arjantin'e kadar yayıldı. Avustralya ve Yeni Zelanda'da yaşananlar da aynıydı. Soğutucu sistemlerin geliştirilmesiyle artık hayvanların kendisi değil etler taşınmaya başlandı. Böylece 1870'lerden sonra ücretleri yükselen Avrupalı işçilere dahi et yetiştirmek mümkün hale geldi.

Bugün dünya yüzündeki toprakların dörtte biri büyükbaş hayvancılığına yönelik olarak kullanılıyor. Buralarda ya hayvanlar otluyor ya da onları beslemek için tahıl yetiştiriliyor. Şu anda dünyadaki tüm büyükbaş hayvanların ağırlığı tüm insanların toplam ağırlığından daha fazla. Dünyada üretilen tahılın yaklaşık üçte biri hayvanları beslemek için kullanılıyor. Bu üretim doğrudan bitkisel ürünler yetiştirerek insanların beslenmesine yönlendirilse en az bir milyar daha fazla insan doyurulabilir. Ama bunun yerine günlük olarak yararlanabilecekleri miktarın iki katı kadar et yiyen Amerikalılar için hayvancılık yapılıyor.

Yapılan araştırmalara göre ortalama bir Asyalı yılda 150-200 Kg tahıl tüketiyor. ABD'li ise yüzde 80'i et dolayısıyla olmak üzere bir ton. Günlük bazda Asyalı yalnızca 8 gramı hayvansal olmak üzere 56 gram protein alıyor. ABD'li ise 66 grami hayvansal olmak üzere 96 gram protein tüketiyor. Tipik bir Çinli yediği besinlerle tipik bir ABD'liye göre yüzde 20 daha fazla enerji alıyor ve de yüzde 25 daha az kilolu. Çünkü ABD'linin aldığı enerjinin yüzde 37'si hayvansal besinlerden, Çinli için aynı oran yüzde 15'den az.

ABD'de et tüketimiyle birlikte yalnız kalp ve damar hastalıkları değil bağırsak kanseri gibi bir çok hastalıkta artış gözlenmiş. 1930'larda protein ihtiyacının yüzde 40'ını bitkisel besinlerden karşılayan ABD'li bugün yalnızca yüzde 17'sini bitkisel besinden karşılıyor. ABD sağlığa en çok kaynak ayıran ülke olmasına rağmen sonuç açısından diğer ülkelerden daha iyi konumda değil.

Avustralya'da da eğilimler farklı değil. Şişmanlık ve sağlık sorunları giderek vahim boyutlara ulaşıyor. Bunda et tüketiminin belirgin bir payı olduğu çok açık. Bugün Avustralya'da sığır nüfusu insan nüfusundan yüzde 40 daha fazla. İnsanların su tüketimi kısıtlanırken hayvancılık yerine daha az su tüketen başka tarım ürünlerine yönelmek konusunda politikalar geliştirilmiyor. Oysa küresel ısınmanın sonuçları daha belirgin hale geldikçe kaçınılmaz bir şekilde et ürünlerinden bitkisel ürünlere yöneliş artacak. Avustralya makadem gibi protein değeri yüksek kuruyemişlere ve diğer ürünlere yönelebilir. Böylece kıtanın geleceğini kurtarmaya yönelik önemli adımlar atılabilir.

 

Sydney, 3 Temmuz 2007

* Bu yazı Avustralya'da haftalık Dünya gazetesi için yazılmış ve orada yayınlanmıştır