Küresel Yıkıma bir Alternatif: Eko-sosyalist Paradigma
Gün geçmiyor ki bakir kaldığını düşündüğümüz bir doğa parçasına göz dikilmesin ve yeni bir yıkım projesi ortaya çıkmasın. Bu yeni bir maden, taş ocağı, enerji üretimine yönelik bir proje ya da bir altyapı projesi veya suyu kontrol etmeye ve tekel altına almaya yönelik bir HES olabilir. Küresel düzeyde bir yıkımla karşı karşıyayız. Bu bir yanda iklim krizinin derinleşmesi, öte yanda da giderek yok olan biyolojik çeşitlilik anlamına geliyor.
Fikret Başkaya, son kitabı Eko-sosyalist Paradigma'da bu yıkıma yol açan nedenleri analiz ediyor ve buna bir çözüm önerisi getiriyor: "komünist topluma giden yol". Öncelikle komünizme yeni bir tanım getiriyor. Geçmişteki ekonomik indirgemeciliği aşarak, "doğayla uyumlu", "paranın ve patriyarkanın, bugünkü anlamda devletin ... olmadığı ... bir üretim ve yaşam tarzını" içererek tanımı genişletiyor. Vurguyu devlet eliyle yukarıdan aşağıya kurulacak bir topluma değil; müştereklere, kaybedilen ortak yaşam alanlarının yeniden kazanılmasına yapıyor. 20. yüzyıl solunun kapitalist modernizmi sorun etmediğini söylüyor. Reel sosyalizmin, sosyalizmi üretim yarışına indirgeyerek bir ütopya zaafına yol açtığını ortaya koyuyor. Oysa "kapitalist barbarlık sadece sosyal kötülükleri azdırmakla kalmıyor, doğa tahribatını da derinleştiriyor. ... bir uygarlık krizi ortaya çıkarmış durumda."(1)
Modi ve Hindistan’da Tarihin En Büyük Genel Grevleri
26 Kasımda tarihin en büyük genel grevi, yaklaşık 250 milyon kişinin katılımıyla Hindistan'da yaşandı. Batı basını genelde bunu görmezden gelirken, grev Türkiye'de yalnızca kimi sol basında yer aldı. Bu yazıda başka bir dönemde olsa dünyayı sarsacak bu olayın neden görmezden gelindiği üzerine kafa yormaya çalışacağım.
Çığır açan ya da yeni bir dönemi başlatan gelişmelere kimi bölgeler ya da ülkeler liderlik ederken başka bazı bölgeler ya da ülkeler ise bu gelişmeleri çok geriden izleyebiliyor. Tarih boyunca bu hep böyle olagelmiş. Bu bazen yıkıcı politikalardan uzak kalmayı sağlayabiliyor. Sözgelimi neoliberal politikaları 1980'lerde uygulamaya başlayan Güneydoğu Asya ülkeleri 1997 Asya mali krizini yaşadılar ve bundan en çok etkilenen onlar oldu. Hindistan ise kısa süreli bir yavaşlama yaşamış olsa da ekonomisi daralmadan krizi atlattı. Ama geriden takip etmenin de kendine özgü sorunları ve açmazları var.
Kadın rolleri gıda özgürlüğünün neresinde?
Kadın, gıdaya tohumdan sofraya kadar olan tüm yolculuğunda emek veriyor. Kırsalda toprağı olmayan kadın gündelikçi ya da mevsimlik işçi iken, özellikle gelişmiş ülkelerde genç kadınların kentte ilk işi garsonluk oluyor.
Biden Vaatlerini Yerine Getirebilecek mi?
Joe Biden muhtemelen tarihçilerin ileride üzerinde duracağı ilginç bir dönemde ABD başkanlığına seçiliyor. Bir yanda koronavirüsün yol açtığı sağlık krizi ve bunun tetiklediği ekonomik kriz, diğer yanda giderek derinleşen iklim krizini bir arada yaşıyoruz. Demokratik kurumları gözden düşürmeye çalışan ve diktatörlüğe heveslenen Trump ayrıca rejim krizi de yaratmaya çalışıyor. Hatta belki önümüzdeki ay başkanlık koltuğunu terk etmemek için bir direniş içine bile girebilir. Trump'ın izlediği ırkçı ve göçmen karşıtı politikalar ise ABD'de başka krizlere yol açıyor.
Başka Bir Dünya Mümkünmüş Gibi Yaşamak: Hoşçakal David Graeber!
Yazar: Daniel Fischer
David Graeber, babasının Anarşistlerin yönettiği Barselona'da bir Lincoln Tugayı gönüllüsü olarak anlattığı deneyimleri dinleyerek büyüdü, ardından ünlü bir antropolog ve organizatör oldu. Çok daha adil bir dünyanın mümkün olduğuna dair ömür boyu süren bir inanca göre yaşadı. Annesi kısa bir süre için sendika yapımı Broadway müzikali ‘Pins and Needles'ın baş şarkıcısı olmuştu. Babası ve annesi, raflarını radikal olasılıklar hakkında kitaplarla dolduran Yahudi işçi kitap kurtlarıydı. 1961 doğumlu Graeber şöyle hatırlıyordu:
“Çocukluk yıllarımda evde çok kitap vardı, ama neredeyse hiç eleştirel kitap yoktu. Demek istediğim, eminim ebeveynlerimde Kapital vardı, en azından birinci cildi, ama dünyanın ne kadar korkunç olduğu hakkında çok az kitapları vardı. Çok sayıda bilimkurgu, çok fazla tarih ve bol miktarda antropoloji kitabı vardı. Bence şöyle düşünüyorlardı: 'Dokuzdan beşe kadar çalışarak bu sistemin kendim için ne kadar berbat olduğunu deneyimliyorum; bunu okumama gerek yok; varolmanın diğer yollarının nasıl olabileceğini okumak istiyorum.'"